1924 Anayasası Liberal Miydi? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Açısından İnceleme
İstanbul’da her gün yüzlerce insanla karşılaşıyoruz; bazen yanımızda oturan biri, bazen de işe gitmek için bindiğim otobüste sabahları birbirinden farklı hayatlar. Kimisi bir kadının “gerçekten daha fazla hakka sahip olmalı” dediğini, kimisi ise “günümüz Türkiye’sinde eşitlik ne kadar gerçek?” diye düşündüğünü fısıldıyor. Kimi zaman sokaklarda, kimi zaman da bir sosyal yardım projesinde insanların yüzlerindeki farklılıkları görünce, 1924 Anayasası’nın aslında ne kadar “liberal” olup olmadığı üzerine düşündüm. Hadi gelin, hem tarihe hem de günlük hayata dönüp bakalım.
1924 Anayasası ve Liberal Kavramı
1924 Anayasası, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki en önemli yasal metinlerden biriydi. Ancak, liberalizmin toplumdaki farklı gruplar için ne anlama geldiğini sorgulamak, anayasaya yönelik analizleri daha ilginç kılmakta. Genel olarak, “liberal” demek, bireysel özgürlükleri, özel mülkiyeti, pazar ekonomisini ve eşitliği savunmak demektir. Peki, bu anlayış 1924 Anayasası’nda ne kadar vardı? Yani, sokakta rastladığımız farklı toplumsal gruplar, bu anayasa ile kendilerini ne kadar özgür hissedebildi? İşte asıl soru bu!
Toplumsal Cinsiyet ve 1924 Anayasası
Toplumsal cinsiyet meselesi, 1924 Anayasası’nın liberal olup olmadığını sorgularken önemli bir açıdır. Gerçekten, bu anayasa kadınlara ne gibi haklar sağladı? Veya toplumun diğer cinsiyetlerine nasıl bir yer açtı? Hadi, her sabah işe giderken gördüğüm bir manzarayı örnek alalım: Sabahları metrobüse binerken, kadınların tedirgin bir şekilde ayakta durmak zorunda kaldığını fark ediyorum. Yeri gelmişken, kendimden de bahsetmek gerekirse; günde üç kez kadına şiddet vakası gördüğümde, bir yandan da kendi özgürlük anlayışımın sorgulanması gerektiğini hissediyorum.
1924 Anayasası, kadınların oy kullanma hakkını, toplumsal yaşamda daha görünür olmalarını sağlayacak yasalarla güçlendirmedi. Kadınların toplumsal yaşamda varlıkları çoğu zaman yok sayıldı. Kısacası, kadınlar o dönemde liberal bir hakka sahip olamadılar, hatta toplumda daha çok ikinci sınıf birer varlık olarak değerlendirildiler. Oysa ki, anayasa liberal olsaydı, toplumsal cinsiyet eşitliği, hukuki ve sosyal alanda gerçek bir dönüm noktası olabilirdi.
Çeşitlilik ve Etnik Grupların Durumu
Toplumsal çeşitlilik, 1924 Anayasası’nda farklı bir açıdan da ele alınabilir. 1924 Anayasası, farklı etnik kökenlere, inançlara sahip bireylerin haklarını ne kadar savundu? Özellikle Kürtler, Ermeniler ve diğer azınlık grupları için nasıl bir yer ayrılmıştı? Aslında bu konuda, anayasa pek de liberal bir tutum sergilemiyor. Cumhuriyet’in kurucu yıllarında, homojen bir toplum yaratma çabası, toplumsal çeşitliliğin görünür olmasını engelledi. Oysa ki, sokakta etnik çeşitliliğin ve farklı kültürlerin daha fazla yer bulduğu bir toplumda, anayasanın daha kapsayıcı ve liberal olması beklenirdi.
Şu an mesela, İstanbul’da bir kafeye girdiğinizde, farklı etnik gruptan insanların rahatça sohbet ettiğini görebilirsiniz. Çoğu zaman, aradığınız bir yemeği bulmak bile, o çeşitliliğin gücünü gösteriyor. Oysa 1924’te, özellikle azınlıkların kimlikleri ve kültürel hakları pek de göz önünde bulundurulmuyordu. Hala sokakta, azınlık kimlikleriyle ilgili önyargılar ve dışlamalarla karşılaşıyoruz. Bir bireyin “gerçek kimliğini” tam anlamıyla yaşayabilmesi için, o dönemdeki anayasada daha özgürleştirici maddeler olması gerekirdi.
Sosyal Adalet ve 1924 Anayasası
Sosyal adalet meselesi, 1924 Anayasası’na biraz daha yakınlaşmamıza yardımcı olabilir. Örneğin, bu anayasa toplumdaki işçi sınıfına nasıl bakıyordu? Ya da ekonomik eşitsizliğe ne kadar karşıydı? Bu konuda biraz düşündüğümde, sokakta bir işçiyle sohbet ederken duyduğum “Günümüzde de aynı çileyi çekiyoruz” cümlesi, aslında 1924’ün sosyal adalet anlayışının bugüne nasıl yansıdığını anlatıyor. O dönemde, özellikle işçi haklarına dair yeterli düzenlemelerin olmaması, anayasanın sosyal adalet konusundaki eksikliklerini gözler önüne seriyor.
Hala İstanbul’un kenar mahallelerinde, işçilerin gece vardiyasından çıkan, yorgun ve hak ettiklerini alamayan yüzlerini gördüğümde, 1924’te toplumun alt sınıflarına yönelik yapılan adaletsizlikleri hissediyorum. O dönemde yapılan yasal düzenlemeler, bu grupların ekonomik haklarını savunmaya yönelik pek bir adım atmıyordu. Özgürlük, yalnızca birkaç sınıf için vardı. Eğer anayasa daha liberal olsaydı, en alt sınıflar için de sosyal adalet sağlanabilirdi.
1924 Anayasası ve Liberal Bir Gelecek
1924 Anayasası’nın liberal olup olmadığına bakarken, bu anayasanın sadece bir dönemle sınırlı kalmadığını, bugün toplumdaki etkilerinin ne kadar derin olduğunu görmek önemli. Eğer bu anayasa liberal olsaydı, kadınlar, etnik gruplar ve işçi sınıfı gibi farklı toplumsal gruplar için daha fazla hak ve eşitlik sağlanabilirdi. Ancak, zamanla toplum değişti, gelişti, farklılıklar daha çok kabul edilmeye başlandı. Bugün, sosyal adalet, toplumsal cinsiyet eşitliği ve çeşitlilik gibi kavramların daha görünür olduğu bir toplumda, 1924 Anayasası’nın bu gruplara ne kadar zarar verdiğini tartışmak oldukça önemli.
Belki de bu yüzden, 1924 Anayasası’nın liberal olup olmadığına sadece bir tarihsel perspektiften değil, aynı zamanda bugünkü toplumsal yapımızda nasıl yankılar uyandırdığı üzerinden bakmak gerekiyor. Her gün sokakta, toplu taşımada gördüğüm insanlar, hala daha eşit haklara, daha fazla özgürlüğe ve sosyal adalete ihtiyaç duyuyor. Bu noktada, aslında 1924’ün bize verdiği ders, daha eşitlikçi bir toplum yaratmanın ne kadar önemli olduğu. Ve belki de bu, gerçekten liberal bir anayasanın olması için hala daha yapmamız gereken bir yol olduğunu gösteriyor.